top of page
Ara

AİHM'den, Safi Barracks'taki Koşulların Aşağılayıcı Muamele Yasağını İhlal Ettiğine Dair Yeni Karar

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Birinci Dairesi, 8 Nisan 2021 tarihinde yayımlanan kararında Malta’nın kötü şöhretli geri gönderme merkezi Safi Barracks'taki şartlara ilişkin yeni tespitlerde bulundu. Kararda, idari gözetim altındaki Başvurucunun uzun süre tek kişilik konteynır içinde tutulması, geri gönderme merkezinin fizikî koşullarının yetersizliği ve Başvurucunun dilekçe hakkından yararlanmasının engellenmesi hususları gözetilerek Başvurucu lehine manevi tazminata hükmedildi.


Av. Mehmet Faruk KOÇAK

Dava Adı ve Başvuru Numarası

Başvuru Tarihleri

19/08/2019

Karar Yayın Tarihi

11/03/2021

Karar verilene kadar geçen süre

18 AY 20 GÜN


İlgili Haklar:

  • İnsanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı

  • Kişi özgürlüğü ve güvenliği

  • Dilekçe hakkı


Anahtar Kelimeler:

  • Geri gönderme merkezi

  • İdari gözetim

  • Adli yardım

  • Safi Barracks

  • Göç hukuku


Tazminat Talebi:

AİHM, Başvurucunun maddi tazminat yönünden 109.000-EUR ve manevi tazminat yönünden 309.000-EUR tutarlarındaki taleplerine karşın 25.000-EUR tutarında manevi tazminata hükmetmiştir.



Özet:

Aleyhinde alınan sınır dışı etme kararının uygulanması için gerekli özen gösterilmeyen Başvurucunun, fiziki şartları oldukça kötü olan geri gönderme merkezinde tutulması; adli yardım bürosundan atanan avukatın Başvurucu ile iletişimini kesmesi ve AİHM nezdinde yürütmesi gereken işlemleri yerine getirmemesi; Başvurucunun başvuru dilekçesi açısından ihtiyaç duyduğu belgelerin kendisine verilmemesi ve başvurusunu geri çekmesi adına baskı görmesi hususları somut olayda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (“Sözleşme”) 3, 5 ve 34 numaralı maddelerini ihlal etmiştir.



Olay

Malta’da ikamet eden Nijerya vatandaşı Başvurucu, konusunu uyuşturucu maddenin oluşturduğu bir suç nedeniyle yargılandığı ceza davasında 12 yıl hapis ve 50.000-EUR tutarında adli para cezasına çarptırılarak bir infaz kurumuna yerleştirilmiştir.


Başvurucu, 10 Nisan 2018 tarihinde infaz kurumundan tahliye edilerek Malta göç idaresine götürülmüş ve burada görevli DB ile gerçekleştirdiği görüşmede aleyhinde tevsik edilen sınır dışı etme ve geri gönderme kararlarını tebellüğ etmiştir. Başvurucu böylece Malta hukuku uyarınca yasaklı göçmen olarak ilan edilmiştir.


Söz konusu görüşme sonunda bir arbede yaşanmıştır. Bu kapsamda Başvurucu yanındaki infaz görevlilerinden birisini ısırmış; infaz görevlileri ise Başvurucuya karşı biber gazı kullanarak Başvurucunun ayaklarını kablolarla bağlayıp onu kelepçeleyerek bir araca bindirmişlerdir. Bu esnada nefes almakta zorlandığını ve göğsünde ağrı hissettiğini ifade eden Başvurucu, hastaneye kaldırılmıştır. Olaya ilişkin tıbbi raporlara göre, arbede nedeniyle Başvurucunun sol dirseğinde ve sağ omzunda birden fazla kırık; başında ve bileklerinde ise çok sayıda sıyrık ve morluk tespit edilmiştir.


Başvurucu arbedeye ilişkin başlatılan ceza soruşturması kapsamında sorgulanmak üzere müfettiş PC’nin yanına götürülmüş ve aleyhinde bir ceza soruşturmasının yapıldığı hakkında bilgi verilmeksin ve yanında avukat olmaksızın sorgusu yapılmıştır. Hakkındaki iddialar sorgunun sonunda kendisine söylenen Başvurucu, vereceği ifadenin henüz bitmediği gerekçesiyle önüne konan evrakı imzalamaktan imtina etmiştir. Bu imzasız belgeye göre, infaz görevlileri Başvurucuya sert şekilde müdahale ederek onu yere sermiş, vücudunun hassas bölgelerine tekme atmış, dizlerini Başvurucunun yüzünün ve boynunu üstüne koyarak ona biber gazı sıkmışlardır.


Sorgusunun ardından kasten yaralama ve görevi yaptırmamak için direnme gibi suçlardan dolayı aleyhinde cezai işlem yapılan Başvurucu aynı gün tutuklanmıştır. Yaklaşık bir yıl sonra ilk derece mahkemesi Başvurucuyu atılı tüm suçlardan suçlu bularak 2 yıl hapis cezası ve 5.000-EUR adli para cezasına çarptırmış ve Başvurucunun cezasını çekmesinin arından sınır dışı edilmesine karar vermiştir. Başvurucunun karara karşı kanun yolunu işletmesi üzerine yetkili merci hapis cezasının ertelenmesine, para cezasının 4.000-EUR tutarına indirilmesine ve Başvurucunun bu parayı ödemesinden sonra sınır dışı edilmesine karar vermiştir.


Başvurucu böylece 16 Mayıs 2019 tarihinde cezaevinden tahliye olarak Safi Barracks adındaki geri gönderme merkezinde (“Merkez”) idari gözetim altına alınmıştır. Burada, Başvurucunun tutuklu olduğu süreçte eski pasaportunun geçerlilik süresi dolduğu anlaşıldığından Nijerya yetkililerinden Başvurucu adına geçici seyahat belgesi düzenlenmesi talep edilmiştir. Fakat 24 Mayıs 2019 tarihinde Başvurucunun hükmolunan adli para cezasını ödeyecek durumu olmadığı anlaşıldığından bu para cezası altı aylık hapis cezasına çevrilmiş ve Başvurucu tekrar bir infaz kurumuna (Corradino Correctional Facility) gönderilmiştir.


Başvurucu, buradaki cezasının infazının tamamlanmasını müteakip 14 Eylül 2019 tarihinde tekrar Merkeze getirilmiş ve kendisine barınma imkânı sunulan 22 Aralık 2020 tarihine kadar Merkez’de kalmaya devam etmiştir. Bu süre zarfında Malta hükümeti Nijerya hükümeti ile Başvurucunun sınır dışı edilmesi hakkında temasa geçmiş; Başvurucu ile mülakat yapma kararı alan Nijerya’nın bu teklifi ise Başvurucu tarafından reddedilmiştir.


Başvurucu, AİHM başvurusunu 19 Ağustos 2019 tarihinde, henüz Merkeze getirilmeden evvel kaldığı infaz kurumundayken yapmıştır.



Başvurucuların İddiaları

Başvurucu, 10 Nisan 2018 tarihindeki arbede esnasındaki ölçüsüz güç kullanımının, bu husus bakımından soruşturulma yürütülmemesinin ve Merkezdeki durumunun Sözleşmenin 2 nci, 3 üncü ve 13 üncü maddelerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.


Söz konusu Merkez olan Safi Barracks, daha önce de birçok AİHM kararına konu olagelmiş bir kurumdur. Başvurucu, esasen askeri kışla olarak inşa edilen bu kurumda;

  • yüzlerce insanın askeri depolama alanlarına hıncahınç şekilde doldurulduğu (§ 70),

  • bu kalabalık içinde yerde yatmak durumunda kaldığı, kendisine ayrılan kişisel alanın çok dar olduğu, koğuşlarda çokça fare ve böcek bulunduğu, tuvalet aksamının bozuk olduğu ve yemeklerin bu pis tuvalet kokusu eşliğinde yendiği (§ 71),

  • ortam koşulları hakkında yaptığı şikayet üzerine tır konteynırına benzer ve içine doğal ışık girmeyen bir konteynıra yerleştirildiği, konteynırın temiz hava almadığı ve havalandırılmadığı, burada geçirdiği yetmiş beş günlük sürenin ilk kırk gününde dışarı çıkmasına izin verilmediği ve sonrasında ise sadece iki saatlik izninin olduğu, konteynırdan çıkarıldıktan sonra ise Merkezde Covid-19 riski bulunan kişilerle aynı koğuşa yerleştirildiği (§ 73)

hususlarını vurgulamıştır.


Başvurucu ayrıca Merkezde tutulduğu dönemde aleyhinde uygulanan idari gözetimin kanuni dayanağı olmadığını zira aleyhindeki idari gözetim kararının sınır dışı edilmesinin mümkün olmamasına rağmen uygulandığını (§ 96) ve aleyhinde yürütülen ceza soruşturmasının başlangıcında verdiği sorgu esnasında yanında avukat bulundurulmadığını belirterek Sözleşmenin 5 inci maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.


Başvuru son olarak eldeki başvuruyu gerçekleştirebilmek için infaz kurumunda iken çaba gösterdiği dönemde;

  • AİHM ile olan yazışmalarına müdahale edildiği ve bu kapsamda muhtaç olduğu belgeleri almakta güçlük yaşadığı, yazışmalarının yetkililerce okunduğu ve kopyalarının çıkarıldığı, AİHM’e sunmak üzere istediği örneklerin kendisine verilmediği (§ 112),

  • Adli yardım kapsamında atanan avukatın kendisiyle yalnızca iki kez görüştüğü, avukatına açtığı tüm telefonların yanıtsız kaldığı, adli yardım bürosunun başvurusunu geri çekmesi için kendisine baskı kurduğu (§§ 33-37)

İddialarıyla Sözleşmenin 34 üncü maddesinde korunan dilekçe hakkının ihlal edildiğini beyan etmiştir.



Dairenin Değerlendirmesi

Kabul Edilebilirliğe Dair


Hükümet, Sözleşmenin 3, 5, 6 ve 3 numaralı maddeleri bakımından ileri sürülen iddiaların, Başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmediğinden bahisle kabul edilebilir olmadığı itirazında bulunmuştur. Hükümete göre mevcut imkânların etkili iç hukuk yolu olarak değerlendirilmemesi durumunda dahi 3 ve 6 numaralı maddeye ilişkin itirazlar bakımından altı aylık süre içinde başvuruda bulunma şartı sağlanmamıştır (§ 46).


AİHM (“Mahkeme”), somut olayda iç hukuk yollarının yeterliliği açısından yaptığı değerlendirmede Malta mevzuatındaki anayasa şikâyeti yolunun, başvurucuların özgürlüklerinden yoksun bırakıldığı durumlarda yeterli hızda işletilmediğini neticesine ulaşılan geçmiş içtihatlarını hatırlatarak Hükümetin bu yöndeki itirazını reddetmiştir (§ 61). Hükümetin Malta’nın göç kanununa 2015 yılında eklenen maddenin de işletilmediği yönünde yaptığı itiraz ise AİHM iç tüzüğünün ilgili maddesindeki usule aykırı şekilde ileri sürüldüğünden reddedilmiştir (§ 62).


Böylece, Başvurucunun Merkezde tutulduğu döneme ilişkin Sözleşmenin 3 üncü ve 5 inci maddeleri bakımından ileri sürdüğü iddiaları açısından iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazı Mahkemece kabul edilmemiştir. Öte yandan başvurunun yapıldığı zamanda, başvuruya konu ihlal iddialarının hala devam ettiği gözlemlendiğinden altı aylık sürenin geçirildiği yönündeki Hükümet itirazı da reddedilmiştir (§ 63). En nihayet, başvurunun, Başvurucunun Merkezde tutulduğu döneme ilişkin iddiaları bakımından Sözleşmenin 3 üncü ve 5 inci maddeleri kapsamındaki kısmı kabul edilebilir bulunmuştur (§§ 69, 95).


Mahkeme, Başvurucunun Sözleşmenin 2 nci ve 13 üncü maddeleri bakımından ileri sürdüğü iddialarını Sözleşmenin 3 üncü maddesi çerçevesinde (§ 67), Başvurucunun sorgusu esnasında yanında avukat bulundurulmaması nedeniyle Sözleşmenin 5 inci maddesinin ihlal edildiği yönünde ileri sürdüğü iddiasını ise Sözleşmenin 6 ncı maddesi çerçevesinde değerlendirmiştir (§ 135). Fakat somut olayda Başvurucunun adli yardıma erişme imkânı olduğunu değerlendiren Mahkeme, bu bakımdan iç hukuk yollarının erişilebilir olduğu neticesine ulaşarak (§ 58) iç hukuk yollarının tüketilmediği tespitiyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olmadığına karar verilmiştir (§ 67).



Esasa Dair

- Sözleşmenin 3 üncü maddesi bakımından


Mahkeme değerlendirmelerine, Başvurucunun tutulduğu Safi Barracks’ın fiziki imkânları hakkında daha önce verdiği kararlara atfen söz konusu geri gönderme merkezinin koşullarının Sözleşmenin 3 üncü maddesini ihlal eder nitelikte olduğunu hatırlatarak başlamıştır (§ 84).

Safi Barracks. (Kaynak: Islelanders)


Kararın ilerleyen satırlarında, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin tutuldukları mekânda gerçekleşen olaylar mevzu bahis olduğunda müddei iddiasını ispatla mükelleftir (affirmanti incumbit probatio) kuralının daha esnek yorumlanması gerektiğini hatırlatan Mahkeme, somut olayda Başvurucunun iddialarını destekleyici fotoğraflar göndermesine rağmen Hükümetin savunmalarını temellendirmediğini tespit etmiştir (§ 85).


İspat açısından bu anlayışı benimseyen Mahkeme, Başvurucunun tutulduğu koğuş içindeki kişisel alanı açısından Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi standartlarına itibar etmiş fakat Hükümetin yeterli bilgi göndermemesi nedeniyle Başvurucunun bu yöndeki iddialarını denetleyemeyeceğini belirtmiştir (§ 87).


Mahkeme, Safi Barracks’taki havalandırma ve sağlık koşullarının yetersizliği ile tuvaletlerin çalışmaması veya koğuşların fare ve böceklerle dolu olması hakkında önceden yaptığı tespitleri hatırlatarak (§ 88) somut olayda Başvurucunun bu Merkezde ve üstelik tek kişilik bir konteynırda yetmiş beş gün tutulmuş olmasının vurucu olduğunu belirtmiştir.


Başvurucu bu konteynırdaki ilk kırk gününde egzersiz yapma imkânı bulamamış, doğal ışık alamamış ve bulunduğu ortam havalandırılmamıştır (§ 90). Her ne kadar Başvurucu bu konteynıra kendi isteği ile alınmışsa da özellikle bu sürenin ilk kırk gününde de jure olmasa da de facto bir izolasyon mevzu bahis olmuştur (§ 91). Bu sürecin uzunluğu, konteynıra alternatif araştırılmaması ve buradaki fiziki şartlar ile Başvurucunun sağlığının gözetilmemesi hususları bir arada değerlendirildiğinde söz konusu uygulamanın ölçüsüz olduğu tespit edilmiştir (ibid). Son olarak Başvurucunun konteynırdan çıkarıldıktan sonra Covid-19 karantinasının olduğu koğuşa yerleştirilmesi hususu, Başvurucunu zaten uzun süredir tek başına yaşadığı düşünüldüğünde gereksiz görülmüş ve endişeyle karşılanmıştır (§ 92).


Mahkeme anlatılan sebeplerle Sözleşmenin 3 üncü maddesinde düzenlenen aşağılayıcı muamele yasağının ihlal edildiği neticesine ulaşılmıştır (§ 93).



- Sözleşmenin 5 inci maddesi bakımından


Mahkeme değerlendirmelerinden evvel Sözleşmenin 5 inci maddesinin ilk fıkrasının (f) bendi anlamındaki özgürlükten yoksun bırakma hallerinde, öğretide çokça eleştirilen ve derdest bir sınır dışı işlemi olduğu sürece gereklilik incelemesi yapılmayacağı yönündeki içtihadını tekrarlamıştır (§ 102).


Mahkeme, Başvurucunun mahkûm olduğu para cezasını ödemeksizin sınır dışı edilmesinin mümkün olduğuna ve Nijerya devleti yetkilileriyle Başvurucunun sınır dışı edilmesi açısından temasta bulunulduğuna işaret ederek 16 ilâ 23 Mayıs 2019 tarihlerindeki idari gözetim açısından gerekli özenin gösterildiği neticesine ulaşmıştır (§ 105).


Bununla beraber, 15 Eylül 2019 ilâ 13 Kasım 2020 arasında Başvurucunun sınır dışı edilmesinin önünde herhangi bir hukuki engel olmamasına rağmen Malta yetkililerinin bu amaç için sadece Nijerya yetkililerine bir kere yazı yazmış olması, Malta’nın bu süreçte ısrarcı ve aktif olmadığını ve özen yükümlülüğünü yerine getirmediğini göstermektedir (§§ 106-109).


Mahkeme açıklanan sebeplerle ve on dört aylık süre içinde Başvurucunun sınır dışı edilmesinin mümkün olmayabileceğinin Malta yetkililerince anlaşıldığını da gözeterek (§§ 108, 109) başvurucunun Merkezde tutulduğu sürenin tamamı açısından sınır dışı etme amacının geçerli olmadığı sonucuna ulaşmış ve Sözleşmenin 5 inci maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (§ 110).



- Sözleşmenin 34 üncü maddesi bakımından


Mahkeme ilk olarak hükümlü veya tutukluların aldıkları/gönderdikleri mektupların açılmasının, okunmasının veya direkt olarak mektup almalarının/göndermelerinin engellenmesinin haberleşme hakkına bir müdahale teşkil ettiğini hatırlatmış ve Sözleşme sistemi açısından (potansiyel) başvurucuların Sözleşme organlarıyla baskı altında kalmaksızın haberleşmesinin azami önemi haiz olduğu belirtilmiştir (§ 117). Bu kapsamda, özellikle infaz kurumu personelinin şikâyet edilme ihtimalinin olduğu durumlarda tutuklu veya hükümlülerin Mahkeme ile yazışmalarının okunmasının sakıncalarına dikkat çekilmiş ve bu yazışmalarının okunmamasının öncelikli bir önemi olduğu vurgulanmıştır (§ 119).


Mahkeme, somut olayda Başvurucu tarafından gönderilen zarflar incelendiğinde, belgeler içine koyduktan sonra zarfın açık şekilde infaz görevlilerine teslim edildiğinin ve zarfın bu görevlilerce kapatıldığının anlaşıldığını belirtmiştir (§ 120). Keza Başvurucuya Mahkeme tarafından gönderilen belgeler de infaz kurumuna elektronik posta yöntemiyle gönderilmiştir ve bu belgelerin gizli kalması noktasında herhangi bir güvence de bulunmamaktadır (§ 121).


Mahkemeye göre Sözleşmeci devletlerin, Sözleşmenin 34 ve 38 numaralı maddeleri kapsamındaki yükümlülükleri “dilekçe hakkını kısıtlamamaktan” ibaret olmayıp Başvurucuların bu haklarından yararlanmaları açısından bir caydırıcı etki oluşturmaktan kaçınmayı da kapsamaktadır (§ 122).


Mahkeme, somut olayda Başvurucunun ihtiyaç duyduğu belgelerin kendisine verilmemesi (§ 123); adli yardım bürosunca atanan avukatın Başvurucu ile düzenli iletişim sağlamaması, Başvurucuya veya yerel otoriteye haber vermeksizin görevini bırakması, çekişmesiz yargılama sürecinde Mahkemeye gerekli belgeleri göndermemesi ve devletin bu durumdan haberdar edilmesine rağmen (§ 128) müdahalede bulunmaması hususlarına dikkat çekmiştir (§ 127).


Arz edilen hususlar ışığında ve Başvurucunun elverişsiz şartlara rağmen başvurusunu takip etmek için gerekli özeni gösterdiği görüldüğünden somut olayda Başvurucuya sağlanan adli yardımın somut ve etkili olmadığı (§ 127) ve Sözleşmenin 34 üncü maddesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır (§§ 131-133).

bottom of page